18 Ocak 2011 Salı

Haydi gül gül gül !

,
En doğal insani tepki. katıla katıla gülmek, gülümsemek, sıkıntılı gülmek, nezaketen gülmek, aşağılarcasına gülmek gibi çeşitleri vardır ama 18 farklı gülme çeşidinden yalnız biri neşenin ifadesiymiş: yanak kası ağız kenarlarını simetrik olarak yukarıya doğru çekiyor ve göz kenarlarında kuş ayağı gibi kırışıklara yol açıyor.

  1.       Gülme sayesinde vücudun daha çok bağışıklık maddesi salgıladığı kanıtlandı.Sadece yanak kaslerı ve göz kaslerı mutluluğun ifadesinde görevliler. insanın yüz ifadesinden anlaşılamasa bile, kişinin ne kadar eğlendiği yanak kaslarındaki küçük elektriksel sinyallerin ölçülmesiyle anlaşılabilir.

14 Ocak 2011 Cuma

Başlığı Siz Bulun !

,
Yazıma başlarken dostlar aslında başlığı epeyce düşündüm ama bir şey bulamadım. En uygun olan boş bırakmak galiba. Neden mi ? Anlam veremediğim olaylar dizisi bizleri yiyorda ondan. Nasıl yiyor diyeceksiniz ? Türkiye'de yaşam öylesine hızlı ki emin olun sabah kalkıyoruz ve bir çok şeyin daha farklı olduğunu görüyoruz. Bugün Daily Mail'de okudum. Şunu yazmışlar Türkiye de sigara ve içki artık tabu oldu. He bu nedir tartışılır. İyi midir ? Kötü müdür ? Ama önemli olan bir şey var Türkiye değişiyor ve biz bunun farkındayız. Hiçbirimiz sigarayı ve alkolü 
savunmuyoruz tabii ama gerçek olan bir şey var .Türkiye her geçen gün biraz daha değişiyor, ve biz bu olay fırtınaları içerisinden yakalayabildiklerimizi sizinle paylaşıyoruz

13 Ocak 2011 Perşembe

Sosyo-Merak Dizisi -2

,
Sosyo-Merak Dizisi -2

Okyanusun en derin noktası

- Bir kilogram ağırlığındaki bir cismin okyanusun en derin noktası olan Mariana Çukuru'na ulaşması tam bir saat alıyor.

- İkinci Dünya Savaşı'nda ABD'liler, yarasaları bomba ikmali için kullanmayı denemişler.

- Tavuğun ne renk yumurtlayacağını kulak memelerinin rengine bakarak anlamak mümkün. Eğer kulak memeleri beyazsa yumurtası beyaz, kırmızıysa yumurtası kahverengi oluyor.

- 10'uncu yüzyılda İran'ın veziriazamı olan Abdul Kasım İsmail, kitaplarına çok düşkün bir adammış. Bu sıradan bir düşkünlük değil. 117000 cilt kitaptan oluşan kütüphanesini nereye giderse yanında götürüyormuş.Bu iş için develeri kullanıyormuş. Özel eğitimli 400 deve, alfabetik olarak sıralanarak vezirin kitaplarını taşıyorlarmış. 

Sosyo-Merak Dizisi -I

,

Bunları Biliyor muydunuz ?

  • Kendi dirseğini yalamanın imkansız olduğunu
  • Ördeğin vakvaklamasının yankı yaratmadığını ve bunu kimsenin açıklayamadığını
  • Dünyadaki fotokopi makinelerinde meydana gelen arızaların %23 ünün, makinenin üstüne oturup kendi popolarının fotokopisini çekmek isteyen insanlar sayesinde meydana geldiğini
  • Yaşamın boyunca uyku sırasında yaklaşık 70 böcek ve 10 örümcek yiyeceğini (Mmmmh!!:)
  • İdrarın zifiri karanlıkta parladığını
  • Eğer çok şiddetli hapşırırsan, kaburgalarından birini kırabileceğini
  • Hapşırmayı engellemeye calışırsan, başındaki veya boynundaki damarlardan birinin yırtılabileceğini ve ölebileceğini

12 Ocak 2011 Çarşamba

Değişen Dünya Düzeni

,
Değişen dünya düzeninde bizede bir yer düşüyor elbette. Amerika, İngiltere gibi ülkeler gelişirken Türkiye'de bazı şeyleri yakalamıyor değil. Ama bu nasıl oluyor ?

Hepimiz Türkiye'ye giren sıcak paranın farkındayız. Peki bunun sonu gelmeyecek mi ? Bu parayı verenler sonunda bu parayı piyasadan çekmeyecekler mi ?

Sıcak para insanın damarlarındaki kan gibidir. Bir anda çekilince Türkiye'nin hali vahim bir durumu kaplar. 


Hep diyoruz ya 2000'den sonra Türkiye krize girdi diye. Bence asıl büüyk kriz daha gelmedi diyebilirim. Çünkü Japonya ve benzeri ülkeler Türkiye'ye aşırı sıcak para getirdiler, bankalara yatırdılar. Ama bunun geri dönütü olacak gibi düşünüyorum. Sizce ?

11 Ocak 2011 Salı

Sosyofikir Kitlesi

,
   Ben zaten Sosyofikir'in belirli bir  kitleye hizmet vereceğini biliyordum. Öyle de oldu. Sosyofikir neden fazla kişi tarafından kullanılmıyor ve benzeri sorular aklınızda olabilir. Bunun sebebi farklı kitlelerden bahsetmemizdir. Şimdi ben buraya medya sitesi açsam ve ünlülerle ilgili dedikodu yapsam site hitten ve yorumdan geçilmez. Aynı şekilde biliyoruz ki arkadaşlık siteleri çok revaşta şimdi vb. vb.

 AMA SOSYOFİKİR HERŞEYE İNAT DİRENİYOR, DİRENECEK !

Sosyofikir konuları, yazıları, tüm paylaşımları özenle hazırlanarak önünüze koyuluyor. Biz okumaktan zevk almayacağımız bir yazıyı platformda paylaşmayız. Yorumlarınızın çok değerli olduğunu tekrar hatırlatmak istiyorum. Yazıları okuduktan sonra altına küçük bir yorum yapaiblirsiniz. Üye olmanıza gerek yok anonim olarak seçtiğniizde sekmeyi yorumunuzu rahatlıkla yazabilirsiniz. ve ya adı soyadı kısmına isminizi yazıpta yorum yapabilirsiniz.

7 Ocak 2011 Cuma

Amerikalıların elektrikli aletleri neden 110 voltla çalışır?

,

Kullanılan gerilimin düzeyi arttıkça, aynı güç talebine yanıt verebilmek için göze alınması gereken ‘dağıtım kayıpları’ azalır. Fakat buna karşılık, elektrik kullanımına bağlı kazalar sonucunda ölüm olasılığı artar. Dolayısıyla 110 veya 220V tercihi, güvenlik ile ekonomi arasındaki en iyi çözüm arayışından kaynaklanmıştır. ABD’de elektriğin, doğru akım sistemleriyle ilk kullanılmaya başladığı sıralarda, 110V’un daha güvenli olacağı düşünülmüş, daha sonra alternatif akıma geçildiğinde, bu gerilim düzeyi korunmuştur.Avrupa’da ise, ilk kullanım keza 110V’la başlamış olmakla beraber, 220V’la da güvenli bir şekilde çalışılabileceği kanaatine varılınca, bu yüksek gerilim düzeyine geçilmiştir. Altyapıyı bir kere 110V’a göre oluşturduktan sonra değiştirmek, ciddi bir maliyeti gerektirdiği gibi, tek başına yetersizdir de. Çünkü tüm elektrikli alet stoğunun da, yeni gerilim düzeyine uyarlanması gerekir.

Neden El Sıkışırız ?

,

Tokalaşma aslında çağlar öncesi bir adet. Çok eski çağlarda, tüm erkekler bir silah taşıyor ve çoğunluğu da bu silahı sağ eli ile kullanıyordu. Bir erkek diğerine dost olduğunu, elinde silah bulunmadığını göstermek için, boş sağ elini uzatıyor, digeri de aynı şeyi yapıyordu. Ama her iki taraf da kendini emniyete almak, diğerini aniden silahını çekmesine mani olmak için, birbirinden emin olana kadar, birlikte ellerini hafifçe sıkarak duruyorlardı.

Temel Reis Gerçekten Ispanakla mı Güçlendi ?

,

Ispanak, vitamin ve diğer besin maddeleri bakımından oldukça zengin bir sebzedir. Yapısının büyük bir kısmını su oluşturur. Özellikle C vitamini diğer sebzelere oranla daha fazladır hatta limon, portakal gibi turunçgillere yakındır. Ispanak kalsiyum ve demir bakımından da zengindir.
Ancak ıspanağı diğer yeşil sebzelerden ayıran, demir bakımından aşırı bir zenginlik de söz konusu değildir. Eşit ağırlıklı bir hamburgerde de ıspanak kadar demir vardır. Ayrıca bir mineralin bir sebzede çok bulunması, yenilince doğrudan vücudumuza geçeceği ve vücudumuzu bu mineraller bakımından zenginleştirip kuvvetlendireceği anlamına gelmez.
Her ne kadar çizgi roman kahramanlarının en eskilerinden olan Temel Reis zorda kalınca, bir konserve kutusu açıp içindeki ıspanağı yiyince adeleleri, pazuları şişip insan üstü bir güce sahip oluyor gibi görünüyorsa da ıspanağın içindeki gerek kalsiyumun gerekse demirin insan vücudu tarafından emilmesi zordur. Bu nedenle ıspanaktaki demirin insana pek faydası yoktur. 

Mikrodalga fırınlar yiyeceği nasıl pişirir?

,
       Diyelim ki, normal bir fırında bir keki pişiriyorsunuz. Kekler normal olarak 170-180 derecede pişirilirler. Ama siz fırını yanlışlıkla 250 dereceye ayarlarsanız, olacak olan, kekin daha içi ısınmamışkenn, dışının yanmasıdır. Normal bir fırında, ısı önce yemeğin piştiği kap sonrada yemeğin dışı ile temas eder ve oradan içine doğru yayılır. Fırının içinde ısınan kuru hava da, kekin içi hala nemli iken dışını kurutur ve kahverengi bir kabuğun oluşmasına yol açar. 
Bir mikrodalga fırında kullnılan, yani yiyeceğin üzerine gönderilen mikrodalgalar 2.500 megahertz frekansındaki radyo dalgaları boyutunda olup, frekansları FM radyo bandı frekansının yaklaşık 20 mislidir. 
Bu frekanstaki radyo dalgalarının ilginç bir özelliği vardır. Su, yağ, şeker tarafından çok rahat emilmelerine rağmen plastik, cam, seramik gibi malzemeler, nitrojen ve oksijen gibi gazlarca emilmezler ve tekrar gerisin geriye yansıtılırlar. 

Ateş böceği nasıl ışık saçıyor? Nasıl mı ?

,

Yaz gecelerinin karanlığında otların arasında veya havada uçarken parıldayan, yanıp sönerek sarı-yeşil bir ışık veren bir böceği görmüşsünüzdür. Yanına yaklaşıldığında ışığını söndüren, gece karanlığında izini kaybettiren bu böceğin ismi ateş böceğidir. 
Aslında bu böceğin verdiği ışığın ateşle de sıcaklıkla da bir ilgisi yoktur. Bunun bilimsel adı 'soğuk ışık'tır ki günümüz teknolojisi bu ışığı henüz yapay olarak üretmeyi başaramamıştır. Bilim insanları dünyada milyonlarca yıldır mevcut olan bu tabiat teknolojisinin önce çalışma mekanizmasını çözmek sonra da taklit ederek insanlık hizmetine sunabilmek için çalışmalarına 
hız vermişlerdir. 
Kısa bir zaman öncesine kadar sürtünme veya ısı olmadan ışık elde etmenin imkansız olduğuna inanılıyordu. Nasıl ki normal bir ampul kendisine verilen enerjinin yüzde 4'ünü, florasan ampul ise yüzde 10'unu ışığa dönüştürebiliyor, geri kalanını ısı olarak yayıyorsa, ateş böceğinde de benzer bir durum olduğunu sanan bilim insanları, böceğin bu iş için kullandığı enerjinin tamamını ışığa dönüştürebildiğini tespit edince hayrete düştüler. Gelelim ateşböceğinin ışık üretme mekanizmasına... Aslında ateş böceklerinin ışık verme reaksiyonları o kadar hızlıdır ki bu fonksiyonun kademelerini incelemek hemen hemen imkansızdır. Yani ışık üretim mekanizması hakkındaki bilgiler hala teoride kalmaktadırlar. Kesin olarak bilinen bunun moleküler seviyede kimyasal bir işlem olduğu, bazı moleküllerin ayrışarak daha yüksek enerjili hale geçebildikleri ve bu fazla enerjiyi ışığa dönüştiirebildikleridir. 
Ateş böceğinin karın bölgesindeki ışık organında bulunan guddelerden, ışık elde elmede rol alan iki ana kimyasal madde üretilmekledir. Bunlardan birincisinin kimyasal yapısı aydınlatılmış ve yapay olarak elde edilmiştir. İkincisinin ise yapısındaki gizem çözülmesine rağmen sentetik olarak üretilmesi hala mümkün olamamıştır. 
Ateş böceklerinde üretilen iki kimyasalın birleşiminin de ışık vermeye tam olarak yetmediği, böceğin ışık bölgesine yakın solunum organının ışık verme anında burayı oksijenle beslemesi gerektiği tespit edilmiştir. Bilinmeyen bir başka ayrımı ise bu ışığı hangi şalterin açıp kapadığıdır. 
Bu gizemli böceklerin 2 bin çeşidi olup erkekleri uçabilirken dişileri kanatsızdırlar. Erkekler dişileri aramak için geceleri uçarlar ve ışıklarını birbirleri ile iletişim kurmak için kullanırlar. En iyi ışık verimini gelişmiş dişiler verir. Ateş böcekleri geceleri 3 saat süreyle ışık verebilirler. 
Genellikle ısırarak zehirledikleri salyangozları yedikleri için kireçli toprakların olduğu nemli bölgelerde daha çok görünürler. Parlamayı sağlayan kimyasal maddeler sayesinde, kazara onu yiyen bir düşmanı kusmak zorunda kalır ve bir daha başka ateş böceği yemeye teşebbüs 

Limon Neden Ekşidir ?

,

Limon ve diğer turunçgiller (portakal, mandalina, vs.) yüksek miktarda sitrik asit içerirler. Sitrik asit, genel asit özelliği olarak (kimyasal yapısının bir sonucu olarak) ekşidir. Dolayısıyla, bu asidi içeren meyveler de ekşidir. Ekşi tadın tek nedeni tabii ki sitrik asit değildir. Yapısında asetik asit (sirke) ve tartarik asit (şarap) gibi maddeler içeren çoğu madde ekşidir. 
Kimyada ayrıca, genel olarak, asitler ekşi bazlar da acımsı tatlarıyla karakterizedir.

160.000 km mi ?

,

Vücudumuzdaki tüm damarların uç uca eklenmesi halinde toplam uzunluğunun 160.000 km olduğu uzmanlarca belirtiliyor. Yani, Dünya'nın çevresini bir değil, dört kez dolaşacak uzunlukta. Dolaşım hızına gelince, kanın değişik organ ve dokulara ulaşması, farklı hızlarda ve karmaşık bir örüntüye göre gerçekleştiğinden, örneğin tek bir kırmızı kan hücresi saniyede şu kadar yol alır diye bir genelleme yapılamıyor. Bununla birlikte vücudumuzdaki tüm kanın birkaç dakika içinde sistem içinde dolaşıp oksijenlenmesini tamamladığı söylenebiliyor.

1 derece neden 60 dakika olarak alınıyor.

,

Öncelikle, matematiksel anlamda, bir dairenin 360 dereceye bölünmesini gerektiren her hangi bir sebebin olmadığını belirtelim. Bildiğiniz gibi bir daire 400 grad ya da 2pi radyan olarak da tanımlanmıştır.

Dairenin 360 dereceye bölünmesi, kesin olmamakla birlikte, genellikle Babillilere dayandırılır. Matematik tarihçilerine göre Dünya’nın etrafında Güneş'in 360 günde döndüğünü hesaplayan Babilliler, her günü bir derece sayarak daireyi 360'a bölmüşlerdir. Ancak, 60 sayı tabanı kullanan Babilliler, bu tabanı astronomik gözlemleri sonrası mı seçtiler yoksa 60 sayısının bazı cazip özelliklerine mi kapıldılar pek bilinmiyor. Dikkat ederseniz, 60 sayısı, 2, 3, 4, 5, 6, 10, 12, 15, 20 ve 30 sayılarına kalansız bölünür. Bu kadar cazip özellik, bu küçüklükte başka sayıda yok. Bazı matematikçilere göre Babillilileri cezbeden, 60'ın bu özelliği olmuştur ve bir direnin 360 dereceye bölünmesinin gerisinde astronomi değil bu matematik özellik yatar. Bu iki tez, aynı derecede birbiriyle örtüşmüş de olabilir pekâlâ.

"Aptal Puma" Sendromu

,
Pumayı bilirsiniz. Hani vahşi kedilerin uzak atalarından. Yaklaşık iki metre uzunluğundaki benekli yırtıcı. Birçok özelliği ile ünlüdür bu ormanların harika kedisi. Ama en çok ta hızlı ve kıvrak koşusu ile tanınır. Avının peşinedüştüğü andan itibaren giderek hızlanan ve vücudunun tüm eklem ve kaslarını ortaya koyan hareketlerini seyretmek bir zevktir. Bu ölüm koşusu bazen pumanın , bazen ise hayatı için koşan kurbanın zaferi ile sonuçlanır.

Peki bir puma avının peşinden ne kadar koşar? İşte ormanların vahşi avcısını uygarlıkların kurucusu insan'a örnek yapacak olanda pumanın bu özelliğidir.

Cüssesine kıyasla en büyük beyne sahip olan hayvan hangisidir?

,
a. Filler

b. Yunuslar

c. Karıncalar

d. İnsanlar

Karıncalar.

Karıncalar huzursuzluk yaratacak derecede insanlara benzerler. Mantar yetiştirirler, böcek olarak afîd beslerler, ordularını savaşa sokarlar, düşmanlarını korkutmak ve bozguna uğratmak için kimyasal spreyler kullanırlar, esir alırlar, çocuk işçi kullanırlar, durmaksızın bilgi alışverişinde bulunurlar. Televizyon izlemek dışında her şeyi yaparlar. 

'Unutma bizi dolması' nedir?

,
Hani bir gün bir yerde konuşulursa nedir diye aklımnEskiden ramazanda meyhaneler zorunlu olarak kapatılırdı. Bayram arifesinde meyhaneciler gedikli müşterilerinin evlerine midye ya da uskumru dolmaları gönderirlerdi. Bu ikramlara 'unutma bizi dolması' denirdi.

0 Neden Çift Sayıdır ?

,

Bu tür şüpheler oluştuğunda tutulacak yol oldukça standart: Hemen tanımlara döneceğiz. Çift sayının tanımı nedir? Bir n sayısının çift olabilmesi için 2 ile bölündüğünde 0 kalan veriyor olması gerekir. Şüphesiz burada n sayısının tam sayı olduğunu hatırlamakta yarar var. 
0 sayısı 2 ile bölündüğünde sonuç 0, kalan da 0. O nedenle çift sayıdır. Daha ileri de gidebiliriz: 0 sayısının karesi de 0 olduğundan çift sayıların karesi de çift olur; a.0=0 olduğundan herhangi bir tam sayının bir çift sayı ile çarpımı çifttir ve benzer çift sayı özelliklerini de taşır.
0'ın bir sayı olması size tuhaf gelmiyorsa bir çift sayı olması neden tuhaf anlaşılmıyor.

1 Nisan'ın Kökeni Nedir ?

,

Her ne kadar Roma İmparatoru Julius Caesar (Sezar) milattan önce 46 yılında takvimin başlangıcını Ocak ayı olarak ilan ettiyse de, 16. yüzyılın ortalarına kadar Avrupa'da yeni yıl geleneksel olarak, bahar aylarının başlangıç tarihi olarak da kabul edilen, Mart ayının 25'inde başlardı. 
1564 yılında Fransa Kralı IX. Charles, takvimi değiştirerek yıl başlangıcını Ocak ayının birinci gününe aldı. O zamanki iletişim şartlarında bazı insanların bundan haberi olmadı, bazıları ise bu kararı protesto etmek amacıyla eski adetlerine devam ettiler, 1 Nisan'da partiler düzenlediler, birbirlerine hediyeler verdiler. 
Diğerleri ise bunları Nisan aptalları olarak nitelendirip bu güne 'Bütün Aptalların Günü' adını verdiler. Bu günde diğerlerine sürpriz hediyeler verdiler, yapılmayacak bir partiye davet ettiler, gerçek olması mümkün olmayan haberler ürettiler. 

Kuşlar dünyasında niçin erkekler daha süslü?

,

Hayvanlar aleminde genellikle dişiler erkeklerini seçerler. Bu nedenle erkek cazip olmak zorundadır. Sadece dış görünüşü ile değil kuşlarda olduğu gibi özellikle çiftleşme zamanında sesleriyle, yani ötüşleriyle de rakiplerinden üstün olmaları gerekir. 
Dişileri cezbetmek için bu kadar gösterişli olmak erkekleri düşmanları için çok kolay bulunan bir av haline getirir. Dişiler kendilerini tabiat içinde veya yuvalarında gösterişsiz renkleri ile daha iyi saklayabilir, düşmanların dikkatlerini çekmezken çoğunlukla erkekler hedef olurlar. 
Aslında tüm kuşlar memeli hayvanlardan daha güzel ve süslüdürler. Bu, kuşların tüylerindeki melanin denilen bir maddeden kaynaklanmaktadır. Bu madde insanın saç ve derisinde de vardır ama miktarı kuşlardakine oranla çok azdır. 
Hayvanlar dünyasında güzellik ve renklilik önemli bir iletişim aracıdır. Çevresindekilere büyüklük, güç, yaş ve cinsiyet konularında fikir verir, etkiler. 
İnsanların aksine hayvanlarda erkek daha güzeldir, dişisinden görünüm ve ebat olarak farklıdır. Erkek geyiğin gösterişli boynuzları, erkek aslanın yelesi, horozun ibiği hep ya düşmana karşı veya sürü içinde liderlik yarışındaki rakiplerine karşı etkileyici bir silahtır. 

Sarı Renk Neden Rahatsız Eder ?

,

Sarı rengin parlak tonları, daha fazla ışık yansıtması nedeniyle gözlerimizi de normalden daha fazla uyarır. Bunun sonucunda gözlerde rahatsızlık hissi, görüşte zorlanma ve hatta baş ağrısı oluşabilir. Bu durum, yalnızca sarının parlak tonları için geçerlidir. Bu nedenle bu tonların, uyarı tabelaları ya da trafik çizgileri gibi dikkat çekilmek istenen yerlerde kullanılması tercih edilir.

Böcekler mi İnsanlar mı ?

,
Biz insanlar kendimizi tabiattaki en mükemmel varlık olarak kabul eder, dünyanın asıl sahibi olduğumuzu zannederiz. Oysa diğer canlılar bir yana insanlar böceklerle yaptığı savaştan bile galip çıkamamıştır. Bir kere böcekler, insanın ortaya çıkmasından milyonlarca yıl önce de dünyada yaşıyorlardı.
O devirlerde onlarla birlikle yaşayan, başta dinazorlar olmak üzere, bir çok canlı türü tabiattan silindikleri halde, onlar çoğalma kapasiteleri ve farklılaşarak yeni türler çıkarma yetenekleri sayesinde günümüze kadar gelebilmişler, okyanusların derinlikleri hariç dünyanın her köşesinde yaşamayı başarmışlardır.
İnsan en baştan beri böceklerle savaş halindedir. Bilim ve teknolojinin bu kadar gelişmesine rağmen insan bu savaşta nihai zafere ulaşamamıştır.

Kurşuna Dayanıklı Cam

,
Buna kurşuna dayanıklı cam demek daha doğru olur, çünkü bu camlar bir şeyin içine girmesine karşı dayanıklıdır. Ancak aynı yere bir dizi mermi fırlatılması bu camların da kırılmasına yol açacaktır. Bu camlar genelde cam tabakalar arasına deforme olabilen polikarbonat plastik tabakası koyarak yapılır. Merminin etkisiyle dıştaki cam katman kırılır; bu da enerjiyi daha geniş bir alana yayar; böylelikle plastik katman biraz esner ama kırılmaz. .

Tırnaklarımız Nasıl Uzuyorlar ?

,
             Hayvanlar pençelerini toprağı kazmada, savunmada ve saldırıda kullandıkları için bunların sivri oldukları, insanların tırnaklarının ise geçirdikleri evrim sonucunda düzleştiği ileri sürülüyor. Genel anlamda tırnaklarımız saçlarımızla ortak bir özellik gösterir. İkisinin de görülen kısımları ölü hücrelerden oluşmuştur ve komposizyonlardaki ana madde keratindir. Tırnaklarımız parmaklarımızı mekanik dış tehlikelere karşı korurlar. Özellikle el tırnaklarımız parmaklarımız için çok önemlidir. Onlar olmasaydı derimizin yumuşak tabakası ile eşyaları tutup kaldıramazdık. 

Gazete Neden Enine Yırtılmaz ?

,

Denerseniz göreceksiniz ki, bir gazete sayfasını yukarıdan aşağıya düzgün olarak yırtabilirsiniz. Ancak sağdan sola yani enine yırttığınızda düzgün yırtamazsınız, muhakkak zikzaklar ouşur. 
Gazete kağıdının ana maddesinin ağaç olduğunu hepimiz biliyoruz. Bir gazete kağıdında ağacın lifleri yukarıdan aşağıya olacak şekilde gelir. 
İşte bu sebeple bir gazete sayfasını düşey olarak yırtarsanız, yırtık, liflerin yolunu takip ederek düzgün bir şekilde aşağıya kadar iner. Enine yırtıldığında, her life rastlayışında yırtılma zikzak çizer. 
Peki lifler niçin düşey doğrultuda? Bunun nedeni kağıdın üretiliş biçiminde yatıyor. Bu lifler çok az su içeriyor ve üretim bandında, bandın hareketi boyunca yayılıyor. Üretim bandı sonunda su kuruyor ama, lifler kağıtta uzunlamasına yer alıyor.

Yağmur Dammlası'nın Şekli

,
Yağmur taneleri küre şeklindedir, gözyaşı şeklinde değildir. 

Rulman ve kurşun gülle yapanlar düşen sıvıların bu özelliğini üretim süreçlerinde kullanır: Dökme kurşun çok yüksekten bir kalburdan geçirilerek soğuk suya damlatılır ve küre şeklini alır. 

Gülle üretme kuleleri bu amaç için yapılırdı. Bu kulelerden biri 1951'deki İngiltere Festivali'ne kadar Londra'da Waterloo Köprüsü'nün yanında bulunmaktaydı. 

18. yüzyılda gençlerin gözde aksesuarı neydi?

,
18. yüzyıl sonlarında İstanbul gençleri arasında şemsiye modası çıkmıştı. Rengarenk ipek püsküllü şemsiyeler yalın ayaklı, dökük kıyafetli gençlerin bile elinde görülürdü.
Kibar ve zengin gençler o zamanın kabadayılarından sayılan Levent'lerin külhanbeyi kıyafetlerini giyerler, at üstünde şemsiye açarak dolaşırlardı.



SOSYO NOTLAR..

Tiyatroyu Kim Buldu ?

,

SOSYOFİKİR şimdide tarihe indi.. Tiyatroyu kim buldu bakın sonuçlarımız;

          "Tiyatro"nun kökeninde dinsel törenler ve ritüeller var. Taş devrine dek uzanan geçmişte insanlar, doğa olaylarını kendi bedenleri yoluyla simgesel olarak canlandırmaya çalışmışlardı. Bugün bizim bildiğimiz anlamdaki tiyatroysa antik Yunan'da yaklaşık MÖ 6. yüzyılda oynanan dindışı içerikli oyunlarla başlar. Tiyatro sözcüğü de Yunanca'da seyirlik yeri anlamına gelen "theatron"dan türetilmiştir.

Hücre Neden Çoğalır ?

,

Bir hücre, büyümesini durduran özel bir mekanizma bulunmadığı takdirde, gelişerek büyür. Ancak, canlı bir sistem olmanın getirilerinden birisi olan bu durum, bir süre sonra hücre için kısıtlayıcı olmaya başlıyor. Örneğin hücrenin mevcut boyutu ya da kapasitesi, içinde yer alan kullanılabilir maddelerin miktarı için yetersiz hale geliyor. Hücrenin boyutları büyüdükçe de, hücre içi iletim için aşılması gereken mesafeler artıyor. Bu gibi durumlar, hücrede enerjinin gerektiği kadar yetkin kullanılabilmesini de engelliyor. Bunların önüne geçebilmek için de, hücre içeriği ve hücre hacmi oranı belirli bir kademeye eriştiğinde, hücrede bölünme emri oluşuyor ve bu büyük hücre, kendini çoğaltarak, kendine daha verimli şekilde yetebilen 2 oğul hücre meydana getiriyor. Hücrelerin çoğalmasının esas sorumluları da, replikatör moleküller olan DNA ve RNA.

Dolunay İnsanları Nasıl Etkiler ?

,



Dolunay zamanı kültürel öğelerin de etkisiyle kurt adamlar, cinayetler, seri katiller ve uğursuzluklarla bağdaştırılır. Oysa yapılan bilimsel araştırmalar öyle gösteriyor ki popüler inanışın aksine dolunay zamanlarının davranışlar üzerinde herhangi bir özel etkisi bulunmuyor. Konu üzerine uzun yıllar araştırmalar yapmış Kanadalı psikolog Ivan Kelly, yapılan çalışmaların birbiriyle tutarlılık göstermediğini ve dolunayda davranışların değiştiğine yönelik sonuç veren her çalışmaya karşılık aksi tezi savunan bir diğerinin de mutlaka bulunduğunu söylüyor.

Uğursuz 13'tür. Ama Neden ?

,

Herkes 13 sayısının uğursuzluk getirdiğini düşünür ama neden ? İşte bunu Sosyofikir olarak araştırdık. İşte Sonuçlar;

       13 sayısının uğursuz olduğuna dair inanç bir çeşit korku hastalığı olarak kabul edilmiş olup adı 'triskaidekaphobia'dır. Bu inancın kökleri mitolojik tanrıların yaşadığına inanılan çağlara, İskandinavya topraklarına kadar gider. Işık ve güzellik tanrısı Balder'in verdiği ziyafete 12 kişi davetli iken, yalanların ve hilelerin tanrısı Loki, davetli olmadığı halde, zorla 13. kişi olarak katılmak ister. Çıkan tartışmada Loki Balder'i öldürür. 

İskandinavya'dan Avrupa'nın güneyine kadar yayılan bu mit, Hıristiyan din adamları tarafından Hz. İsa'nın son yemeğine uyarlanır. Bu uyarlamada Balder'in yerini Hz. İsa, Loki'nin yerini de Judas alır. Bu yemekten 24 saat sonra Hz. İsa çarmıha gerilerek öldürüldüğü için Hıristiyanlarda akşam yemeğinde 13 kişi bir araya gelirse bunlardan birinin başına bir felaket geleceğine inanılır. 

Neden Beyazlar ?

,

Canlılar öncelikli olarak bulundukları ortama uyumlu renklerde olurlar. Sıcak ve nemli yerlerde yaşayan memeli ve kuşlar, serin ve kurak yerlerde yaşayan akrabalarına göre daha koyu renkli olma eğiliminde olurlar. Bu özellik kuzey enlemlerinden tropikal enlemlere gidildikçe memeli ve kuşlarda açık bir şekilde görülür. Nedeniyse, düşük sıcaklılarda renk maddesi olan melanin oluşumunun engellenmesi. Bu hem avlanmada hem de avcıdan saklanmada çok işe yarar. Bunun yanında bu durum her zaman böyle değildir. Karşı cinsi etkilemek isteyen bazı canlılar çok renklilik gösterirler

Devekuşu İle İlgili Tüm Bildiklerinizi Unutun

,
Yanlış. Asla bir devekuşunun kafasını kuma gömdüğü görülmemiştir. Bunu yapsaydı boğulurdu. Bir tehlikeyle karşılaştığında her aklı başında hayvan gibi devekuşu da var gücüyle kaçar. 

Devekuşlarıyla ilgili bu efsane, bazen yuvalarında (genelde yere kazılmış sığ bir delik şeklindedir) boyunlarını dümdüz yere uzatıp görüş alanında bir tehlike olup olmadığını yokladıkları için ortaya çıkmış olabilir. Eğer yırtıcı bir hayvan çok yaklaşacak olursa kalkıp tabanları yağlarlar. Saatte 65 km'ye kadar bir hızla otuz dakika boyunca koşabilirler. 

Devekuşu dünyadaki en büyük kuştur 

Erkeğinin boyu 2,7 metreye kadar ulaşabilir, fakat ceviz büyüklüğünde olan beyinleri göz yuvarlarından bile küçüktür. 

Biri En Son Buzul Çağı Mı Dedi ?

,
Hala son Buzul Çağı'nın içindeyiz.

Coğrafyacılar bir buzul çağını, Dünya'nın tarihinde kutuplarda buz takkeleri bulunan bir dönem olarak tanımlıyor. Mevcut iklimimiz bir "buzularası" döneme tekabül eder. Bu, "buzul çağları arasında" olduğumuz anlamına gelmez. Bu ifade, bir buzul çağı içinde, daha yüksek sıcaklıklar yüzünden buzların çekildiği dönemi tanımlamak için kullanılır,

"Bizim" buzularası dönemimiz, içinde bulunduğumuzu düşündüğümüz Dördüncü Buzul Çağı'nda 10.000 yıl önce başladı.

Ne zaman biteceği konusunda değişik tahminler var; buzularası dönemin ne kadar sürdüğü ile ilgili görüşler 12.000 ila 50.000 yıl arasında değişir (insan kaynaklı etkileri hesaba katmazsak).

Kaşıma kaşıntıyı nasıl durdurur ?

,

Bilim insanları kaşıma eyleminin omurilikteki kaşınma hissini ileten sinirlerin etkinliğini durdurarak kaşınma hissini azalttığını ortaya çıkardı. Ancak bu etki sadece kaşıntı durumuyla sınırlı, başka zamanlardaki kaşıma eylemi aynı etkiyi yaratmıyor.

Kaşımanın kaşıntıyı azalttığı yaygın olarak bilinmekle birlikte bunun altında yatan fizyolojik mekanizmalara ilişkin çok az şey biliniyor. Daha önce yapılan araştırmalar omuriliğin belirli bir bölgesinin (spinotalamik yol) bu olayda önemli bir rol oynadığına, deriye kaşındırıcı maddeler uygulandığında bu bölgedeki sinirlerin etkinleştiğine dair bulgular ortaya koymuştu.

Primatlar üzerinde yapılan son araştırma, deriyi kaşımanın kaşıntı sırasında spinotalamik yoldaki sinir hücrelerinin etkinliğini durdurduğunu ve böylece sinyallerin kaşınan bölgeden beyne ulaşmasını engellediğini gösterdi.

6 Ocak 2011 Perşembe

En güçlünün hayatta kalması" tabirini ilk kim kullanmıştır?

,

En güçlünün hayatta kalması" tabirini ilk kim kullanmıştır?

 "En güçlünün hayatta kalması" tabirini ilk kim kullanmıştır? Herbert Spencer.

Spencer bir mühendis, filozof ve psikiyatrdı ve yaşadığı devirde Darwin kadar ünlüydü. "En güçlünün hayatta kalması" tabirini, Darwin'in "doğal seçilim" teorisinden etkilenerek ilk kez Principles of Biology [Biyolojininn Prensipleri] (1864) kitabında kullanmıştır.

Darwin, The Origin of Species [Türlerin Kökeni] kitabının beşinci baskısında (1869) kendisi de bu deyimi kullanarak Spencer'a olan saygısını göstermiş ve şu yorumu yapmıştır: "Ben, faydalı olan her küçük farkın korunduğu ilkesine, insanın seçme gücüyle ilişkisini de vurgulamak için, doğal seçilim adını verdim. Fakat, daha çok Sayın Herbert Spencer tarafından kullanılan 'En Güçlünün Hayatta Kalması' deyimi daha kesin ve aynı oranda kullanışlı bir ifadedir."

George Washington'ın takma dişleri neyden yapılmıştı?

,

"SOSYO İlgi çekmeye devam ediyor" demiş sosyo kurucusu..

George Washington'ın takma dişleri neyden yapılmıştı?


Büyük ölçüde hipopotamdan.

Washington dişlerinden muzdaripti. John Adams'a göre, Washington, dişleriyle Brezilya kestanesi kırdığı için dişlerini kaybetmişti; bununla birlikte, günümüzdeki tarihçiler bunun nedeninin muhtemelen, çiçek ve sıtma gibi hastalıkları tedavi etmek için kendisine verilen cıva oksit olduğunu ileri sürüyor.

Washington ilk dişini 22 yaşındayken kaybetti ve başkan olduğu zaman yalnızca bir dişi kalmıştı. Washington'un bir sürü takma dişi oldu; bunların dört tanesini John Greenwood adlı bir dişçi yaptı.

Yaygın kanının aksine bu takma dişlerden hiçbiri tahtadan yapılmadı. Washington başkan olduğu zaman yapılan takma diş, hipopotam ve fildişinden oyularak altın yaylarla tutturuldu. Hipopotam dişi, takma damak kısmında kullanıldı ve buraya gerçek insan dişi ile az miktarda at ve eşek dişi eklendi.

5 Ocak 2011 Çarşamba

100 Kişilik Dünya mı ?

,
Eğer dünyâmızı, oranlarını değiştirmeden 100 kişilik
 küçük bir kasaba boyutuna düşürebilseydik ne olurdu?
57 kişi Asya'lı
21 kişi Avrupa'lı
14 kişi Amerika'lı
8 kişi Afrika'lı
52 kadın, 48 erkek
30 beyaz renkli, 70 diğer renklerden
30 Hıristiyan, 70 diğer dinlerden
Ve...
80 kişi standartların altında evlerde yaşardı.

3 Ocak 2011 Pazartesi

Çok Farklı Bir Senaryo: "Furkan Bulut"

,
Sosyofikir olarak araştırma yapıyorudum neler var neler yok diye. Bir de baktım ki çok güzel bir senaryo yazılmış bir konu üzerinde okurlarımla paylaşmadan edemedi. Furkan Turan çok güzel bir yazı yazmış kendisini tebrik ediyorum. Kısa bir süre önce yaş ile ilgili bir geni duydum. İnsanın farklı yaşlarda yeni doğan hücreleri, o yaşa ait özellikleri içeriyormuş. Buna neden olan da yaş ile ilgili bir genmiş ve bu geni durdurduğumuz durumda -tabi farklı şeyler de gerekecektir- yaşlanmayı durdurmanın mümkün olabileceği düşünülmekteymiş.
Hikayemi bölümler halinde aşağıya ekledim gibi indirilebilir hale de getirdim. İstediğiniz şekilde ulaşabilirsiniz. Okuduktan sonra yorumlarsanız sevinirim.
Yolculuk





Yolculuğa başlayalı  ay olmuştu. 500 yıl önce 25 kişi başladıkları görevi 22 kişi tamamlamış şimdi geri dönüyorlardı. Şimdiye kadar hep yapacaklarını, görevlerini düşünmüşlerdi; ama artık hepsi bitti. Kendilerine vaat edilen Dünya hayatına kavuşmaya yalnızca saatler kalmıştı.
Yolculuk boyunca her şey normaldi, beklenmedik hiçbir şey olmamıştı. Geminin penceresinden Dünya masmavi parıldıyordu, gemidekiler de bakıp büyüleniyordu. İletişim için gerekli menzile girdiklerinde hepsini bir heyecan sardı. Geminin pilot kabininde toplanıp, hep beraber iniş izni istediler. 500 yıl sonra kendilerine bu iletişim hattından seslenecek ilk insanı duymak için sabırsızlanıyorlardı.

Google Reader

,
Google geçtiğimiz bir iki gün içerisinde Reader’da ve Görsel aramalarda arayüz değişikliğine gitti. Yeni arayüz eskisine kıyasla daha dinamik ve yeni özellikleri de beraberinde getirdiği için biraz daha işlevsel ve kullanılabilir olmuş.

Yeni Google Reader arayüzü

Google Reader hakkında bir yazı hazırlayacaktım ama Jnbn gecenin bir vakti tüm detaylarıyla ele almış. Dolayısıyla pası ona atıyorum, inceleyin.
Google Görsellerde ise küçük bir değişiklik var. Arama sonrası ulaştığınız, imaj ve sayfa önizleme ekranının üstüne bir arama kutusu yerleştirilmiş. Çok da güzel olmuş. 

Destekçilerim.

http://t2.gstatic.com/images?q=tbn:ZC_qiWUzR7GtJM:http://img138.imageshack.us/img138/9834/imt.png

Duyurular

  • Sitemiz en iyi Mozilla Firefox internet tarayıcısında görünür.
Sosyofikir Hizmet Noktası Sadece Bu Platform'da Mevcuttur.